30 Aralık 2018 Pazar

Ötediyar -Tahereh Mafi (Furthermore #1) I Kitap Yorumu



Kitabın Adı: Ötediyar
Yazar: Tahereh Mafi
Çevirmen: Selim Yeniçeri
Yayınevi: Yabancı Yayınları
Sayfa Sayısı: 312
Türü: Fantastik, Macera
Seri: Furthermore #1















ARKA KAPAK:
Renk ve sihirle dolup taşan bir dünyada Alice’in soluk teni ve süt beyazı saçları dışlanmasına sebep oluyordu çünkü Ferenorman’ın sakinleri için renk ve sihir aynı şeydi. Alice için ise önemli “olan” üç şey vardı: kızı ortadan kaybolsa umursamayacak olan annesi, sahip olmadığı renk ve sihir, bir de kızını daima sevmiş olan babası. Fakat babası yanına bir cetvel dışında hiçbir şey almadan ortadan kaybolalı üç sene olmuştu ve Alice onu bulmakta ve sihirli güçlerinin varlığını kanıtlamakta kararlıydı. Ne yazık ki bu hiç de kolay olmayacaktı. Bunları başarmak için efsanevi ve tehlikeli Ötediyar’a gitmesi gerekiyordu. Ancak orada hiçbir şey göründüğü gibi değildi ve Alice eve dönüş yolunu bir daha hiç bulamayabilirdi...

YORUMUM:

Evvel zaman içinde bir kız çocuğu dünyaya gelmiş.

Evvel zaman içinde bir kız unutulmuştu.

Fenerorman, renkler ve sihir üzerine kurulmuştu. Her yerden renkler fışkırıyor, bin bir farklı rengin bin bir farklı tonuyla dolup taşıyordu. Ama Alice onların arasında oldukça soluk kalıyordu. Çünkü Alice’in saçları ve teni bir süt gibi bembeyazdı, pigmenti yoktu. Bu durum Alice’i üzüyordu ama babası yanındayken bu üzüntü katlanılabilir oluyordu. Ta ki babası bir gün ortadan kaybolana kadar…

Alice’in babasını bulmak için varlığından bile haberdar olmadığı bir dünyaya, Ötediyar’a gidişine şahit oluyoruz ve onunla birlikte kitap boyunca biz de Ötediyar’ı keşfediyoruz. Kitaba başlama sebeplerimden ilki, Tahereh Mafi’yi çok seviyor olmam elbette.(Bana Dokunma serisinin yeri ben de hep ayrıdır.) İkincisi ise, kapağının çekiciliği. Kapağını gördüğüm ilk andan itibaren almamak için kendimi zor tutsam da mükemmel kapağına yenik düştüm.

Kitaba ilk başladığımda yetişkinlere hitap eden bir fantastik kitap okuyacağımı düşünürken tam tersi 12 yaşına henüz girmemiş bir karakterin olduğunu, yanlış beklenti içini girdiğimi fark ettim. Bu durum ilk anda beni hayal kırıklığına uğratmış olsa da kitap ilerledikçe gerek kitabın masalsı gidişatı gerek yazarın ara ara okur ile sohbet edermiş gibi yazdığı kısımlar kitaba daha çok ısınmamı sağladı.

Başta dediğim gibi Alice babasını bulmak için hiç bilmediği bir ülkeye, küçükken tanıdığı ve ona kötü davranan birisiyle Oliver ile gitmek zorunda kalıyor. Ötediyar’da herkes sihri umursamaz şekilde kullanıyor. Halk yüzlerce küçük köye bölünmüş, her birinin kendi kuralları, kendi yetkilileri var ve her birinin kanunları birbiriyle çelişiyor. Her köyün değişik kurallarının olması Oliver ve Alice’in Ötediyar’da başlarına çeşitli olaylar gelmesine neden oluyor ve işte bizde Ötediyar’ın bu değişik doğasına onlarla birlikte şahit oluyoruz.

Tahereh Mafi’nin akıcı anlatımını, karakterlerini, her bir köyün değişik özelliklerini keyif alarak okudum. Kitapta Alice Harikalar Diyarında esintilerinin olması da ayrı güzeldi. Beklentimi çok tuttuğumdan mıdır nedir bilmiyorum kitabın ortalarına doğru kitap hafiften sıkıcı olmaya başlamıştı bunun dışında oldukça akıcı, masalsı, macera dolu bir kitaptı. Aşırı beklenti içine girilmediği sürece beğeneceğinizi düşünüyorum.  

PUANIM:

4/5

21 Temmuz 2018 Cumartesi

Efsane -Marie Lu (Legend #1) I Kitap Yorumu

Kitabın Adı: Efsane
Yazar: Marie Lu
Çevirmen: Sefa Emre İlikli
Yayınevi: Pegasus Yayınları
Sayfa Sayısı:320
Türü: Distopya
Seri: Legend #1
















ARKA KAPAK:
Gerçek, Efsane'ye dönüşecek!
Bir zamanlar Amerika Birleşik Devletleri'nin batı kıyısı olarak bilinen yerde şimdi Cumhuriyet adında, komşularıyla sürekli savaşan bir ülke vardır. Cumhuriyet'in seçkin sınıfından gelen on beş yaşındaki üstün yetenekli June, askerî bir dehaya sahiptir. İtaatkâr, hırslı ve kendini ülkesine adamış bu genç kız onun uğruna her şeyi yapmaya hazırdır. Fakir bir aileden gelen on beş yaşındaki Day ise ülkenin en çok aranan suçlusu ve bir devlet düşmanıdır. Kendisi gibi asker olan ağabeyi Metias öldürülünce June, Day'in peşine düşer. İnandıkları şeyler uğruna savaşan bu iki gencin kesi?en yolları, onları Cumhuriyet'in karanlık sırlarına götürecektir.
 YORUMUM:

Efsane, Marie Lu’nun okuduğum ikinci kitabı. İlk okuduğum kitabı Warcross ve kitabını sevmiştim.  O yüzden biraz beklenti içindeydim kitaba başlamadan önce.  Özellikle oldukça ünlü bir seri olduğu için büyük bir heyecanla başladım kitaba. İlk yüz küsür sayfa oldukça durağan bir şekilde ilerledi. İlerde açılır dedim ama kitap bence genel olarak  durağandı.  Distopya okumayı çok seven birisi olarak kurgusunu çok basit buldum. Her şey o kadar olağandı ki. Daha ilk sayfalarda olayı çözmüştüm bile.  Yazarın dili akıcı ondan ya da hiç problem yaşamadım ama olaylar, karakterler çok sıradandı.

Dediğim gibi kurgu çok basitti ve olaylar sanki daha önce kitabı okumuşum gibi hissettirdi. Kurguyu geçtim genelde okuduğum kitaplarda bir iki karakteri ( bazen çoğunu) severim ama bu kitapta sevdiğim tek bir karakter bile olmadı. Kitabı bitirdiğimde “Ne yani bu mu? Ama zaten bu tarz olaylar çoğu distopyada var” dedirtti. Karakterlerin “karakterinin” tam olarak yerine oturduğunu da düşünmüyorum.  Gerçi sadece 15 yaşındalar ve yazarın onlara yüklemiş olduğu sorumluluk nedeniyle asla 15 yaşındalarmış gibi de hissetmedim.

Her şey oldu bittiye gelmiş gibi hissettim kitap bittiğinde. Sanki yazar olayları tek tek kağıda yazmış daha sonra şimdi bunları kitaba yerleştirmeliyim demiş ama bir türlü kitabın hamuruna yedirememiş gibiydi. Verilmesi gereken duyguları katamamış kitaba kesinlikle. Belki serinin giriş kitabıdır diye olayları ve karakterleri tam olarak yansıtamamış olabilir diye düşündüğümden seriye devam edeceğim. Hem yazarın Warcross kitabını da sevdiğim için şans vermezsem ayıp olur. Belki distopya okumaya yeni başlamış olsaydım kitabı çok severdim ama zaten distopya okuyan birisinin bu kitabı sevebileceğini düşünmüyorum. Ya da benim gibi sevip sevmemek arasında kalabilir. Buna sanırım serinin devam kitabında karar vereceğim.

PUANIM:
3/5

20 Ocak 2018 Cumartesi

Warcross: Bir Sanal Gerçeklik Oyunu - Marie Lu (WARCROSS #1) I Kitap Yorumu



Kitabın Adı: Warcross : Bir Sanal Gerçeklik Oyunu
Yazar: Marie Lu
Çevirmen:Onur Kınacı Birler
Yayınevi: Yabancı Yayınları
Seri: Warcross #1
Sayfa Sayısı: 359
Türü: Bilim kurgu











ARKA KAPAK:

On yıl önce başlayan bu tutku artık bazıları için gerçekten kaçmak için bir seçenek, bazıları içinse kâr etmek için bir kaynak haline gelmişti. İki yakasını bir araya getirmek için çabalayıp duran Emika Chen bir ödül avcısı olarak çalışıyor, yasadışı olarak bahis oynayan Warcross oyuncularının peşine düşüyordu. Ancak ödül avcılığı kolay bir iş değildi, rekabet fazlaydı ve ayakta kalmak giderek zorlaşıyordu. Kolay para kazanabilmek için Emika bir risk alarak Warcross Şampiyonası'nın açılış oyununu hacklemişti; bir glitch ile oyuna sızarak istemeden de olsa kendisini oyunun ortasında bulmuş ve bir gecede herkesin konuştuğu kişi haline gelmişti.

Tutuklanacağına neredeyse emin olan Emika, oyunun yaratıcısı, genç milyarder Hideo Tanaka'dan bir çağrı aldığında şaşkına dönmüştü: Üstelik kendisine reddedilmesi neredeyse imkânsız bir teklif sunulmuştu. Bir güvenlik sorununu ortaya çıkarabilmek için Hideo'nun bu seneki şampiyonada bir ajana ihtiyacı vardı ve bu iş için Emika'yı istiyordu. Hiç vakit kaybetmeden Tokyo'ya götürülen Emika, kendisini her zaman hayalini kurduğu geleceğin içinde bulmuştu. Fakat kısa süre içinde Warcross evreninin düşündüğünden çok daha tehlikeli olduğunu anlayacaktı...

YORUMUM:


Warcross’u okumaya bana kitabı hediye eden biricik arkadaşım Büşra (@peraninkitapligi) ile başladık. Ne kadar o benden önce bitirmiş olsa da (bütlerimden dolayı gecikme oldu) bende bütlerden sonra kitabı hemen bitirdim. Büşra’nın hesabından da yorumunu mutlaka okuyun.


Warcross gerek tasarımıyla gerek konusuyla ilgimi oldukça çeken bir kitaptı. Oyun temalı kitapları ayrı bir seviyorum o yüzden kitaba başlarken beklentim oldukça yüksekti. Beklentimi bazı yönlerden karşılamamış olsa da yaratılan o Warcross dünyasını çok sevdim. Öncelikle konusundan kısaca bahsedecek olursam; Warcross, Hideo Tanaka tarafından yaratılan ve tüm dünya çapında oynanan neredeyse yaşam tarzı haline gelmiş bir sanal gerçeklik oyunu. Baş karakterimiz Emika Chen de geçimini bu oyunda sahtekarlık yapanları bularak sağlayan ödül avcısı bir hacker. Oyun NöroLink adı verilen gözlüklerle veya lenslerle oynanıyor. Gözlükleri taktığınız anda bu sanal evrene girmiş oluyorsunuz. Bu sanal gerçeklik oyunu herkes tarafından oynanabiliyor ama en iyilerin yarıştıkları turnuvalara herkes dahil edilmiyor. Turnuvalar oyun için özel olarak tasarlanan sanal mekanlarda gerçekleşiyor. Oyunun amacı ise kendi takımının cevherini koruyup karşı takımın cevherini ele geçirmek. 

Bu kitap Marie Lu’nun okuduğum ilk kitabıydı ve kitabı sevdiğimi söyleyebilirim. Gayet hızlı ilerleyen, tempolu bir bilim kurgu romanıydı. Kurgusunu, yazarın anlatımını, mekanlarını ve en önemlisi Warcross evrenini gerçekten çok sevdim. Mekanların en ince ayrıntısına kadar sunulması sanki o evrendeymişim gibi hissettirdi.

Emika Chen karakterini sırf hacker olduğu için bile çok sevebilirim. (Her zaman hacker olmaya özenmişimdir) Hele gökkuşağı renginde boyanmış saçları ve kaykayı. Fazla söze gerek yok Emika benden tam not aldı çünkü kendi ayakları üzerinde durmaya çalışan, dışardan ne kadar belalı bir tip gibi görünse de aslında oldukça duygusal bir karakter. Hideo Tanaka, karakterine gelecek olursam sanırım en uzak hissettiğim karakterlerden birisi Hideo karakteriydi. En başından itibaren bana karakteri bulanık, belirsiz geldi. Isınamadım. Diğer yan karakterlerin de üzerlerinde pek durulmaması hoşuma gitmedi. Onlar hakkında da biraz daha bilgi verilmesi gerektiğini düşünüyorum çünkü hep bir şeyler eksik kalmış gibiydi. İkinci kitapta eminim bunlara yer verilecektir ama her karakter için bu yapılınca bu beni karakterlere karşı uzak hissettirdi. 

*spoiler* Emika ile Hideo’nun ilişkisini yavan bulan bir tek ben değilimdir diye düşünüyorum. Umarım ikinci kitapta Hideo karakteri toparlanır.*spoiler bitimi*

Bahsetmeden geçmek istemediğim bir nokta ise sanal gerçeklik gözlüğünü veya lensini taktığınızda çevrenizde yabancı bir dilde konuşan bir kişinin söylediklerini oyunun hemen çeviriyor olmasıydı. Şuan böyle bir şey olsa harika olmaz mıydı? 

Daha önce oyun temalı Nerve ve Erebos kitapları okumuştum. Warcross evreninin aralarında en iyisi olduğunu düşünüyorum. Çünkü bana gerçekten oyunun içindeymişim gibi hissettirdi. Ama kitabın sonu tam olarak düşündüğüm gibi bittiği için yazara sinir olmadım değil. Daha çarpıcı bir son beklediğimi itiraf etmeliyim. 

Sonuç olarak diyeceğim şu ki; bilim kurgu romanları seviyorsanız ve oyunlara ilginiz varsa mutlaka görmeniz gereken bir evren Warcross evreni. İkinci kitabı büyük bir merakla bekliyorum umarım birinci kitapta Hideo karakteri için hissedemediğim o duyguyu hissedebilirim.


PUANIM:
4/5